6 Eylül 2016 Salı

Kazanan Fatih Terim Oldu


  Euro2016 Göstedi Ki;


   Milli Takımımız çok sancılı başlanan Euro 2016 grup maçlarının son bölümünde harika bir takım ruhu ortaya koyarak maçlarını kazanmasınıbilip, Kazakistan'ın Letonya karşısındaki İslambek Kuat ayağından gelen süpriz galibiyeti ve İzlanda maçının son dakikalarında Selçuk İnan'ın ayağından gelen harika frikik golü grupları en iyi üçüncü olarak tamamlamızı ve ilk kez 24 takımla düzenlenecek olan Euro2016'ya direkt katılma hakkı kazanmamızı sağlamıştı. Fransa yolculuğu başlamadan önce Türkiye'de reklam şirketlerininde büyük katkısıyla harika bir ruh oluşmuş, Euro2008'de gelen Avrupa 3.lüğünün bir yenisinin hatta daha iyiyi bir derecenin geleceğine inandırılmıştık. Medya dahi olumsuz bir şeylerden bahsedip bu havayı bozmamak için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Fakat oyuncuların turnuvanın hazırlık maçlarında başlayan ve Hırvatistan maçında zirveye çıkan ruhsuzlukları, mücadeleden kaçan futbolları, isteksizlikleri kadro seçim hataları... bize gösterdiki bizdeki inanç ne oyuncularda ne Fatih Terim'de vardı. Ardı ardına gelen iki mağlubiyet sonrası medya milli takım oyuncuları ve Fatih Terim'i topun ağzına koymuş; içeride yaşananları, prim skandalını, tecrübeliler ile gençler arasındaki kopukluğu çarşaf çarşaf yayınlamaya başlamıştı. Bu haberlerin büyük etkisi olacak ki Çek Cumhuriyeti maçında bambaşka bir Milli Takım vardı. Galibiyetin yanında gösterilen istek bizleri memnun etti. Daha oynanmamış maçlarında olması nedeniyle şansımız devam ediyor olması oyunculara aşırı öz güven vermiş olacak ki; röportaja gelen medyadan ve halktan hesap soruyor, medyayı yalancılıkla suçluyor, bize sormadan yazdınız diyor ilk iki maçta gösterilen rezil futbolu saklamaya çalışıyorlardı. Futbolcular öyle duygulu konuşuyor, öyle şovlar yapıyorlardı ki yaptığımız eleştirilerden dolayı kendimizden utandık. 
 









Ardından İtalya'nın İrlandaya yenilmesiyle elendik. Biz  Fransa dönüşü futbolcular ve Fatih Terim'den turnuva değerlendirmesi ve ortaya atılan skandalların açıklanmasını beklerken; oyuncular daha Fransa'da dağılmış, takım halinde İstanbul'a dönmeye dahi tenezzül etmemiş tatil beldelerine koşmuşlardı. Atatürk Havalimanı'ndan çıkan tek isim Selçuk İnan olmuş oda sorulara cevap vermemişti. Bu süre zarfında Mili Takım tartışmaları sürüyor, Terim'in istifa ihtimali üzerinde duruluyordu.

   Aradan 1,5 2 ay geçti ve Milli Takımımız yeni bir turnuvaya yelken açtı ''2018 Dünya Kupası''. Hırvatistan, İzlanda, Ukrayna, Finlandiya ve sonradan eklenen Kosovayla birlikte sert bir grupta yer alıyoruz. Yıllardır süren her takımın birbirini yenebileceği grup tanımlamasının adeta somutlaşmış hali hakim gruba. Gruptan sadece 1. takımın direkt katılacağı ve 2. takımlarında play off oynayacağı turnuvada şansımız yüksek olduğunu söylemek çok güç. Hatta %10'larda.
   Turnuvanın ilk maçı Hırvatistan ile yani güç dengeleri açısından en güçlü rakibiple oynayacaktık. Kadro seçimleri açıklandı ve Euro2016'da eleştiri konusu olan ve skandalda başrol oynayan Arda, Burak, Caner, Gökhan, Selçuk kadro dışı kaldı. Basın toplantısında Fatih Terim susarak öyle açıklamalar yaptı ki gazetecilere siz turnuvada yazılanları eksik yazmışsınız daha büyük olaylar yaşandı imajı çizdi. Bu basın toplatısı bize Euro2016 sonrası medyaya ahlak dersi verenlerin aslında timsah göz yaşları ardına saklandıklarını, onlara çokta güvenmememiz gerektiğini gösterdi (Bu algıyı oyuncular kendi oluşturdu).  

  Başladığımız Gibi Bitsin


   Dün sabah itibariyle her kanal Milli Takımımızın ve Hırvatistan'ın muhtemel 11'lerini yazmaya başlamıştı. Burada gözümüze çarpan büyük bir ayrıntı vardı: Kanallardaki Hırvatistan kadrosu aynı Türkiye kadrosu ise kanaldan kanala farklıydı. Yani biz Hırvatistan'ı Türkiye'den daha iyi tanıyorduk yada nasıl oynayacağını biliyorduk. 20.45 itibariyle Milli Takım kadroları açıklandı ve gördük ki Terim çok daha farklı düşünüyor. 
   Maça kesicilik özelliği yüksek ve orta sahada top yapmayı engellemeye çalışan bir oyun kurgusuyla çıktık. Defansif bir oyun oynayacaktık. Gol yollarında sadece iki silahımız vardı; Emre Morla kontra atak, Hakan Çalhanoğluyla duran top. Maçın 40 dakikası istediğimiz gibi gitti, Hırvatistan' top yapma imkanı verdik ama tehlikeli bölgeye çok fazla sokmadık, girenleri de direklerle bertaraf ettik. 42. dakikada İsmail'in yaptığı saçma sapan bir hareket nedeniyle Hırvatistan penaltı kazandı, Rakitic'in vuruşuylad öne geçti. Golün hemen ardından kazandığımız frikikte Hakan Çalhanoğlu barajada çarpan topu ağlara gönderdi ve devreyi 1-1 eşitlikle tamamlamamızı sağladı. İkinci yarıda Volkan Babacan, Mehmet Topal ve Okay Yokuşlu'nun gösterdikleri performansla maçın beraberlikle sonuçlanmasını sağladılar.   
   Maç öncesi bize bu zorlu deplasmandan 1 puan verelim sahaya çıkmayın deseler inancıma göre kabul etmeyecek kişi yoktur. Bu nedenle alınan sonuç beni fazlasıyla memnun etti. Çok iyi bir futbol saha yansıtamasakta, Terim'in maç öncesi ve içindeki  isteklerinin tamamına yakınını oyuncular yerine getirdi. Genç olmalarınında katkısıyla maçı içindeki sistem değişikliklerine ayak uydurmakta zorlanmadılar. Bunun yanında grubumuzdaki diğer maçlarında berabere bitmesi en çok bize yaradı.  Turnuvaya iyi başladık diyebiliriz.
   Dünün en çok kazananı ise Fatih Terim oldu. Seçtiği kadroyla eleştirilen Terim seçmediği oyuncularada küçük bir göz dağı vermiş oldu.





 
  Hakem Notu:
 Polanyalı Szymon Marciniak ve yardımcıları performanslarıyla son dönemdeki en iyi hakem performanlarından birini izlettiler. Verdikleri karaların yanında oyun akışı yönetimleri beni çok memnun etti. Penaltı kararı kesinlikle doğruydu. Tabi maçın seyircisiz olması ve bizim defansif futbolumuz ne kadar etkili oldu bilemeyiz. 

3 Eylül 2016 Cumartesi

1 Eylül 2016 Perşembe

8 Numarayı Ölümsüz Kılanlar




 8  

  '' Dünya matematikten ibaret değildir ama dünyadaki her şey matematikle ifade edilebilir.'' der matematikçiler. Ne kadar sevmesek de, bize korkunç bir canavar gibi gelse de hayatımızın her noktasında matematik vardır.  Matematik denince de akla ilk olarak sayılar gelir. Sayılar futbolun vazgeçilmezleridir. Puan durumu, oyuncu istatistikleri, takım istatistikleri, transfer ücretleri, oyun sistemleri ve daha nicesi bu değişken sayılarla ifade edilir. Şampiyonu bu sayılar belirler. 
   Futbolun bu değişen sayılarının yanında birde değişmeyen, birileriyle ve oyun taktiğiyle özdeşleşen forma numaraları vardır. Formadaki her numaralar takım veya oyuncu için birer anlam içerir. Futbolcular arasında forma numarası kavgası veya Fenerbahçe Alex'ten sonra bir 10 numara bulamadı, Beşiktaş'ın en büyük eksiği 9 numarası, Galatasaray'ın iyi bir 5 numaraya ihtiyacı var; tarzı cümleleri TV kanallarında duyuyoruz. Peki bu numaralar neyi ifade ediyor? Futbolcular neden bu numaralar için kavga ediyor?
   Günüzde biraz değişiklik yaşanmış olsa da 1'den 11'e kadar her forma numarası bir oyuncu tipini ifade eder. 1 numarayı kaleci giyer, 2 numaranın sahibi sağbekdir. Solbekler 3numarayı, stoperler 4 ve 5 numarayı giymektedirler. 6 numara orta sahanın savunma yükünü çeken adamını ifade eder. 7 numara hızlı kanat oyuncusunu temsil eder. 9 numarayı krallar giyer, forvetin gol yükünü çeken futbolcular 9 numara giymişlerdir. 10 numara takımın beynidir, taraftarın sevgilisidir; onun attığı çalımlar paslar goller yıllarca hatırlanır. 11 numara 9 numarayı besleyen yardımcı forvetleri ifade eder. Fakat onlarında 9 numaradan pek farkı yoktur. Daha iyi anlaşılması adına şöyle ifade edelim: 1: Buffon 2: Cafu 3: Roberto Carlos 4: Sergio Ramos 5: Puyol 6: Baresi 7: Portekizli Ronaldo 9: Brezilyalı Ronaldo 10: Hagi 11: Didier Drogba.
  Peki 8 numara neyi ifade eder? 8 numarayı efsaneleştiren futbolcular kimler? 8 numaranın futbol sahasında çok ayrı bir yeri vardır. Takımın bütün yükünü 8 numaralar çekerler, sahada en çok onların koşması gerekir, hem savunma hem hücum yapmak zorundadırlar, takımı ileriye onlar taşır aynı zamanda rakip hücumu onlar durdururlar. Her numaranın özelliğini taşımaları gerekir. Oyunu onun futbol zekası yönlendirir. belki çok gol atmazlar ama attıkları gollerde zor gollerdir. Savunmadan seken toplara onlar vururlar. Çok asist yapmazlar belki ama asistin asistinde hep onların isimleri vardır. 
   İşte bu büyük yükün altına girip 8 numarayı ölümsüzleştirenler:


Steven Gerrard 
Tartışmasız 8 numara tanımının en büyük örneği Gerrard'tır. Sanki yeşil saha 8 numarayı oynamak için doğmuştur. Liverpool taraftarlarının ismine şarkılar yazdığı ''sahadaki biz'' ifadelerini kullandığı 
Anfield Road’un kralı sadece Liverpool taraftarı tarafından değil bütün futbol sevenlerin gözünde futbol efsaneleri arsına ismini yazdırmış bir rol modeldir. Sadece futboluyla değil saha dışındaki davranışlarıylada genç futbolcuların idolü haline gelmiştir. Stevie G. lakabıyla bilinen İngiliz oyuncu şuan LA Galaxy forması için ter dökmektedir.


Frank Lampard

   Abramovic' 2000 yılında aldığı Chelsea'sı sermaye takımı haline dönüşmüş ve çoğu futbol otoriteleri tarafından antipatik karşılanmıştır. Taki 2001 yılında Westham Uth'den bu genç yıldız alınana kadar. Lampard futboluyla ve sahadaki liderliğiyle tüm futbol severlerin sevgisini kazanmış ayrıca Chelsea'yi dünyaya sevdirmiştir. Şuan futbol hayatına New York City FC'de devam eden İngiliz yıldız Lampard 8 numaranın efsaneleri listesine adını yazdırmıştır.
 

Andrés Iniesta

     
   Barcelona'nın başarısının arkasında tiki takası, tiki takanın arkasında da Xavi ve Iniestası vardır. Barcelona'da önce Ronaldinho sonra Messi dünya yıldızı olarak lanse edilmiştir ve ikisininde başarısının arkasında yeteneklerinin yanında kesinlikle Iniesta'nın harika futbolu vardır. Saha içindeki ve dışındaki davranışlarıyla Barcelona'nın en büyük rakibi Real Madridliler tarafından dahi saygınlık kazanmıştır. Futbol severelrin hemen hepsinin Iniesta'nın futbolu güzelleştiren efsanelerden biri olduğuna inancı tamdır. Alt yapısından yetiştiği Barcelona ve İspanya ile sayısız kupa kazanan Iniesta futbol yaşamına Barcelona'da devam etmektedir.

8 Numarasıyla Efsaneleşen Diğer Yıldızlar

Türk Futbolunda 8 Numarasıyla Efsaneleşenler:


  Monaco'ya attığı golle Türk futbol tarihine adını altın harflerle yazdıran Prekazi'yi Hagi'den önce kutsal sol ayak olarak bilirdik. Galatasary'da oynadığı dönemde 8 numara nasıl olmalı dersi veren Prekazi'nin Monacoya attığı goldeki spiker İlker Yasin'in '' Prekazi vuruyor, ve gool ve goll ve goll işte gol işte gol işte gol'' sözleri hale kulaklarımızı çınlatır.

   Fenerbahçe'nin ve Türk Futbolunun efsanevi 8 numaralarından biriside Rıdvan Dilmen'dir. Oynadığı futbolla daha çok 7 numarayı andıran kanat oyuncusu,pozisyonu itibariyle olmasada taşıdığı 8 numarasıyla bu formayı ölümsüzleştirmiştir. Geçirdiği büyük sakatlıklar futbolunu engellese de sahadaki hareketleri futbol bilgisiyle ''Şeytan'' lakabını almıştır. Şimdilerde ise futbol sevenlerin ilgiyle takip ettiği futbol yorumcusu ve köşe yazarıdır.

    Atom Karınca lakabıyla bilinen Beşiktaş ve Türk futbolunun efsane kaptanı Rıza Çalımbay'da yine 8 numaranın en büyük temsilcilerinden bir tanesidir. Oynadığı futbolla Beşiktaş'ın üst üste kazandığı başarılarında onun imzası vardır. 2 Şubat 1963 doğumlu Rıza Kaptan şuan ligin kaliteli yerli teknik direktörlerinden bir tanesidir.

  Türkiye'de futbol yaşamına devam edenler arasında en iyi  8 numara Selçuk İnan'dır. 8 numaranın vücut bulmuş halidir. Galatasaray ve Milli Takımın son dönemde tartışılan ismi olsa da günümüzde 8 numara en çok ona yakışmaktadır.


''1,9.10 numaralı futbolcular maç kazandırır; 6 ve 8 numaralı futbolcular kupa kazandırır.''  


  
   
   

19 Ağustos 2016 Cuma

BEBETO



Bebeto
   1994 Dünya Kupası Hollanda-Brezilya Çeyrek Final maçında dakikalar 63’ü gösterirken Brezilyalı Jose Roberto Gama de Oliveira ya da bildiğimiz adıyla Bebeto sahneye çıkıyor ve skoru 2-0’a getiren golü atıyor; ama golü daha özel kılan bir şey daha var: Gol sevinci. Bebeto attığı golün ardından maçtan iki üç gün önce dünyaya gelen oğlunun doğumu kutlamak amacıyla yaptığı bebek sallama hareketi. Bu sevinç daha sonradan öyle seviliyor ki günümüzde dahi çocuğu dünyaya gelen futbolcu bu hareketi yaparak seviniyor veya arkadaşları o futbolcu adına bu hareketi yapıyor. Bu sevinç tarihe Bebeto sevinci olarak geçiyor.

    1994 Dünya Kupası’nın Bebeto ve Brezilya için ayrı bir önemi daha var. Pele’nin 1970 yılında milli takımı bırakmasının ardından Brezilya hiçbir dünya kupasını kazanamamış. Hatta 1974’den 1990’ kadar final dahi görememişti. Bunun yanında elinde bulundurduğu 3 Dünya Kupası rekoruda önce İtalya daha sonra Federal Almanya tarafından egale edilmiş, tüm dünya Brezilya’nın göze hoş gelen futbolunu özler hale gelmişti. İşte bu özlem ve açlığa son vermek ise Romario ve Bebeto’nun muhteşem uyumu olacaktı. Başlı başına kendi hikayesini taşıyan 94 Dünya Kupası Final’de Brezilya İtalya’yı Baggio’nun kaçırdığı penaltının ardından kazanacak ve müzesine 4. Dünya Kupası’nı götürecek, Bebeto-Romario ikilisinide vitrine koyacaktı. Bebeto bu turnuvada oynadığı 7 maçta toplam 3 gol atmış ve takım arkaşı Romario’nun ardınadan takımının en golcü ikinci oyuncusu olmuştu.




  
   Peki bu hikaye nasıl başladı:

Jose Roberto Gama de Oliveira(Bebeto) 16 Şubat 1964 yılında Brezilya’nın Bahia eyaletinin başkenti olan Salvador şehrinde dünyaya geldi. Her Brezilyalı çocuk gibi futbolculuk hayali kuran Bebeto futbola Victoria takımında başladı. Buradaki futboluyla Brezilya’nın köklü kulüplerinin dikkatini çekmiş takım 19 yaşındaki genci transfer etme yarışına girmişlerdi. Bebeto tercihini Flamengo’dan yana kullanmıştı. Altı yıl boyunca çıktığı 80 maçta 34 gol atan Bebeto’nun yeni adresi Vasco da Gama oldu. Vasco da Gama’da iki yılda 53 maça çıkmış ve attığı 28 golle adını iyiden iyiye Dünya’ya duyurmuştu. Brezilya Milli Takımıyla da çıktığı maçlarda da adından söz ettirmeye başlayan Bebeto 1992 yılı yaz döneminin transferde en çok konuşulan futbolcularından biriydi. Bebeto için artık Avrupa vakti gelmişti. Çoğu futbol otoritelerine göre İtalya’dan bir takıma transfer olacağı düşünülen Bebeto herkesi şaşırtmış ve La Liga’nın kümede zor kalan takımı olan Deportivo La Coruna takımını tercih etmişti. Deportivo beklenmedik bir şekilde 92-93 sezonunda Bebeto’nun liderliğinde tozu dumana katmış ve sezon sonu lider olan Barcelona’nın 4 puan arkasında ligi 3. tamamlamıştı. Takımına 29’lük katkıda bulunan Bebeto ayrıca sezonun gol kralı olmuştu. Deportivo adına hedefler değişmiş, 93-94 sezonuna şampiyonluk umuduyla girmişlerdi. Bu umutlarını son maça kadar taşıyan Deportivo son maçı kazanabilirse şampiyon olacaktı. Önlerinde tek maç kalmıştı oda Valencia deplasmanı. Maçın 90. dakikası 0-0 ilerlerken Deportivo penaltı kazanıyor. Takımın sahadaki penaltıcısı olan Bebeto burada sorumluluktan kaçıyor ve penaltıyı kullanmak istemiyor. Bu sorumluluğun altına giren isim ise takım arkadaşı Miroslav Djukic oluyor. Djukic penaltıyı kalecinin üstüne nişanlayınca maç berabere bitti ve Deportivo’nun şampiyonluk hayelleri suya düşüyor. Bebeto buradaki performansı 94 Dünya Kupası’na taşıyarak kupayı getiren isimlerin başında geliyordu. Deportivo’da 4 sezonda toplam 131 maça çıkan Bebeto 86 kere ağları havalandırarak Deportivo tarihinin efsaneleri arasında yerini aldı. Deportivo’dan sonra Bebeto bir seyyah gibi hareket etmeye başladı. İspanya’dan sonra ülkesi özlediğini ifade eden Bebeto eski kulübü Flamengoya geri döndü burada 15 maçta 7 gollük katkıda bulundu. 33 yaşında İspanya’ya geri dönen Bebeto bu kez ligi güçlü ekiplerinden Sevilla formasını terletecekti fakat burada sadece 5 maça çıkabildi ve gol sevinci yaşayamadı. Sevilla’daki kısa kariyerinin sonrasında sırasyla Victoria, Cruzeiro, Botafogo, Toros Neza, Kashima Antlers, Victoria Vasco da Gama ve Al-Ittlhad takımlarında birer sezon oynadı. 38 yaşındayken Arap takımı Al-Ittlhad takımında futbolu bıraktı. Futboldan sonra ailesiyle vakit geçirmeyi seçen Bebeto, 2009-2010 sezonunda Brezilya’nın bölgesel takımlarından America takımının teknik direktörlüğünü yaptı.

   Profesyonel kariyerinde çıktığı 342 maçta 178 kere gol sevinci yaşayan Bebeto Milli Takımla çıktığı 75 maçta 39 kere taraftarlarının yüzünü güldürdü. Bununla birlikte bir gümüş bir bronz olmak üzere iki olimpiyat madalyası bir Copa America Şampiyonluğu, bir Dünya Kupası, bir Konfederasyon Kupası, üç Brezilya ligi şampiyonluğu, bir İspanya Kral Kupası ve birde İspanya Süper Kupası başarıları göstererek futbol tarihine adını altın harflerle yazdıranlardan oldu.

   







Şimdilerde ise ünlü gol sevincini yaptığı ve onun gibi futbolu seçen oğlu Mattheus Oliveira'in Flamengo’daki kariyerini en yüksek noktalara çıkarması için çalışıyor ve çalıştırıyor. Mattheus Oliveira'da oynadığı futbolla şimdiden adından söz ettirmeye başladı. Brezilya'nın genç milli takımlarında da futbol oynadı. Bir dönem Juventusla adı anılıyordu fakat bu transfer gerçekleşmedi. Mattheus Oliveira'in en büyük hayali babası gibi olabilmek.


18 Ağustos 2016 Perşembe

Heyecan Başlıyor



  SADECE FUTBOLUN KONUŞULDUĞU BİR LİG OLMASI DİLEĞİYLE

 

   19.08.2016 saat 21.45 Adanaspor-Bursaspor maçı itibariyle dört gözle beklenen 2016-2017 Spor Toto Süper Lig başlıyor. Galatasaray’ın ve Milli Takımın efsane kaptanlarından ve kalecilerinden olan ve bu yaz hayatını kaybeden Sayın Turgay Şeren’in adını alacağı ligimiz bu sezonda yeni hikâyeleriyle, heyecanlı dakikalarıyla, golleriyle, asistleriyle, kartlarıyla futbol severlerin karşısına çıkacak.

   Geçen sezon Şenol Güneş’in komutasındaki Beşiktaş oynadığı futbolla şampiyonluğu sonuna kadar hak etmiş ve en yakın rakibi Fenerbahçe’nin 5 puan önünde 14. Şampiyonluğunu kazanmıştı. Bunun yanında Medicana Sivasspor, Eskişehirspor ve Mersin İdmanyurdu dramatik bir şekilde lige veda etmişlerdi. Bu sezon Medicana Sivasspor, Eskişehirspor ve Mersin İdmanyurdu yerine; PTT 1. Lig şampiyonu olan ve 12 yıl aradan sonra süper ligde yer alacak olan Adanaspor’u, süper ligden düştüğü sezonun hemen ardından PTT 1. Ligi 2. bitiren Karabükspor’u ve PTT 1.Lig Play Off finalinde Adana Demirspor’u penaltılarda eleyen Alanyaspor’u izleyeceğiz.


   Bu sezon yine şampiyonluk yarışı nefes kesecek gibi duruyor. Geçen sezonun şampiyonu Beşiktaş yine şampiyonluğun en büyük adayı diyebiliriz. Fakat transfer sezonu onlar için çok iyi geçti diyemeyiz. Geçen sezon Beşiktaş’ı zirveye taşıyan Sosa’nın Milan’a, Mario Gomez’in Wolfsburg’a gidişi çok büyük kayıplar olarak hanesine yazılıyor. Bunun yanında Gökhan Töre ile İsmail Köybaşı’nın gidişleride Beşiktaş için büyük kayıp olabilirler. Bunu yanında geçen sonun ikinci yarısında kiralanan ve şampiyonlukta Beşiktaş’a büyük katkı veren Marcelo, kaleci Fabri, İsmail’in yerini fazlasıyla doldura bilecek Adriano, Fenerbahçe’de sözleşmesi biten ve pozisyonunda ligimizde en iyisi olan Gökhan Gönül transferleri Beşiktaş’ın artı yanları. Fakat bu transferler ne taraftarları ne de Şenol Güneş’i memnun etmiş gözükmüyor. Beşiktaş’ın stoper, 10 numara, kanat oyuncusu ve net bir santrafor olmak üzere en az 3-4 transfere daha ihtiyacı var gibi gözüküyor. Kısa zaman içinde bu transferlerin gerçekleşmesini bekliyoruz. Bu beklentiler ışığında Beşiktaş evinde Alanyaspor’a karşı sezonu açıyor. Tek hedef bu sezon şampiyon olup 3. yıldızı göğsüne eklemek.  

 

   Son iki sezonu Başakşehir karşısında aldığı yenilgilerle ikinci tamanlayan Fenerbahçe yine şampiyonluğun en büyük adaylarından birisi. Geçen sezon oynattığı futbolla eleştiri konusu olan Pereira ile FFP dolayısıyla yola devam kararı almışlardı. Yaz boyu Fenerbahçe 3-5-2 mi 4-4-2 mi 4-3-3 mü oynamalı derken Monaco’ya elenmesinin ardından çok tartışılan Pereira’nı görevine son verildi. Yeni sezona Hollandalı teknik adam Dick Advocaatla başlayacak olan Fenerbahçe transfer sezonunun başarılı takımlarından biri olarak gösteriliyor. Ne kadar geçen sezon en başarılı olduğu nokta olan savunmasının en önemli 3 oyuncusu olan Caner Erkin, Gökhan Gönül ve Bruno Alves’i kaybetmiş olsa da yapılan Van Der Wiel, Neustader, Skrtel, İsmail Köybaşı transferleriyle gidenlerin yerlerinin dolduğunu görüyoruz. Kiradan geri dönen Salih ve Emenike’de yeni transfer gibiler ve yaz döneminin yıldızları olarak kendilerini gösterdiler. Fenerbahçe’nin en büyük kayıplarından bir tanesi de Euro 2016’ya damgasını vuran Nani oldu. Nani’nin yerini Atıfla doldurmaya çalışan Fenerbahçe’de Diego’nun takımdan ayrılmasının ardından 10 numara pozisyonu için veya başka pozisyonlar için transfer yapıp yapmayacağını Dick Advocaat’ın oyun taktiği ve istekleri belirleyecek. Yeni hocası ve transferleriyle Medipol Başakşehir deplasmanında sezonu açacak Fenerbahçe’de de tek hedef iki yıldır ulaşılamayan 4. yıldızı göğse takmak olacak.


 

   Geçen sezon hem oynadığı futbolla ve hemde aldığı Avrupa Kupaları cezasıyla taraftarı yasa boğan Galatasaray her sezon olduğu gibi bu sezonda şampiyonluk parolasıyla sezona başlayacak. Ne kadar kötü durumda da olsa kupa kazanmayı bilen Galatasaray geçen sezonu da iki kupa ile kapattı. Fakat şampiyonluk dışındaki hiçbir sonuç diğer iki taraftar grubunda olduğu gibi Galatasaray taraftarını da memnun etmeyecektir. Geçen sezona altyapı hocası olarak gelen ve Mustafa Denizli’nin istifasının ardından takımın başına geçirilen Jan Olde Riekerink bu sezonda takımın başında sezona başlayacak. Taraftarın takımda görmek istemediği Olcan Adın, Umut Bulut ve Tarık Çamdalı kadro dışı bırakmasıyla taraftarın gözünde kredisini arttıran Riekerink’in; ardında Süper Kupayı’da kazanmasıyla taraftarın sevgisini kazandı. Taraftarın Ona güveni çok fazla. Transfer sezonuna Serdar Aziz transferiyle başlayan Galatasaray, beklenen santrafor transferini de Eren Derdiyokla yaptı. Orta sahaya Tolga Ciğerci sağbeke Cavanda transferini yapan Galatasaray’da en büyük transfer olarak kiradan geri dönen Bruma olarak göze çarpıyor. Fakat transferler şampiyonluk için yeterli gözükmüyor.  Orta sahaya en az bir transfer daha yapması beklenen Galatasaray’da ayrıca stoper ve santrafor pozisyonunada birer transfer daha yapılabilir. Yapılacak iyi bir orta saha transferiyle Galatasaray’ın 21. şampiyonluğunu kazanması hiç sürpriz olamaz. Her sene olduğu gibi bu senede şampiyonluğun en büyük adaylarından biri olarak evinde Karabükspor maçıyla sezonu açacak.

 

   Tarihinin en kötü sezonlarından birini geçiren Trabzonspor bu sezon için takımın başına Ersun Yanal’ı getirip potansiyelli genç oyuncularla anlaştı. Başkan ve yöneticiler şampiyonluk hedeflerini 2-3 yıl sonrasına ertelediklerini ve bu sezon sadece Avrupa Kupaları’na katılmaya çalışacaklarını her ne kadar açıklasa da Trabzonspor’un takım kimyasını oturta bilirse sürpriz yapabileceği beklentisi tüm futbol severlerin aklının bir köşesinde yer edinmiş durumda. Sezonu evinde seyircisinden yoksun şekilde Kasımpaşa karşısında açacak Trabzonspor ayrıca bu sezonunun ilerleyen haftalarında yeni stadına geçiş yapacak.


   Geçen sezonun sürpriz takımı Konyaspor bu sezon yine aynı başarısı için çaba gösterecek. Yaz döneminde yaptığı maçlarla ilgileri üzerine çeken Osmanlıspor’da bu sene tekrar Avrupa kupalarına katılma hakkı elde etme peşinde. Bursaspor’da geçen sezonu unutturup Bursaspor’un adına yakışır bir mücadele için sezonu Adanaspor karşısında açacak.    

   TFF aldığı kararla deplasman yasağı uygulamasını kaldırdı. Bu kararla birlikte takımlar rakiplerinin sahalarında maç izleyebilecekler. Bu uygulamanın kalkmasının faydalı mı zararlı mı olduğunu önümüzdeki günler gösterecek. Ne diyelim darısı Passolig’in başına.


 

   







Oğuzhan DAŞDEMİR